Kumar ve Sorgu
saat üçü geçti. uykum var ama beynim hazır değil. hazırlama amaçlı bir demeç.
sağlam poker oyuncusuyumdur. kısa sürede diğer oyuncuların el ve yüz hareketlerinden kartlarını tahmin edebilir. uygulayacakları psikolojik teknikleri emip onlara mislisini hissettirebilirim. ama ruleti, at yarışını hiç beceremem. bunları hiçbir zaman para koyarak oynamadım. canım sıkılırsa kendi kendime kafadan kupon yapar ve izlerim. bunların komple hikaye olduğunu bile bile. her zaman yanlış ata oynarım, hep yanlış rengi seçerim, hiç sayıyı tutturmuşluğum yoktur.
ben kontrol edemeyeceğim daha doğrusu neler olacağını tahmin edemeyeceğim yapmayı şeyleri severim ama o durumu sevmem. zaten insanın yaşam amacı bu değil midir? bir insan en çok keyif aldığı şeyi bile artık ne bok olduğunu anlayınca yapmaz. yenilik ister.
ben, sonunun ne olacağını bildiğim şeyleri yapmayı tercih etmem, sürpriz olanları yaparım ama sonuçları tahmin ederim az çok ve genelde ihtimallerimden çıkar ve genelde en çok bahis verdiğim ihtimale yani en az olasılığa.
ama huy mu denir ya da şans mı tesadüf mü bilmem. yanlış ata oynamak kanımda var. en gelmeyecek zamanda yeşile. belki de buyum ben işte.
at yarışı, rulet… bunların bağımlı değişkeni yoktu. ben ne yaparsam yapayım sonucu değiştirmeye gücüm yetmezdi. ama poker öyle mi? illa ki bir şeyler yapmaya çabalar; olmadı paslardım.
belki de sorun budur ha? çabaladığımın hangisi oldu ki? belki de çabalamamam gerekiyordur. ulan belki olacak şeyi oldurmayacak kadar güçlüyümdür ha? belki bu soruları soracak kadar düşünceli, cevap veremeyecek kadar aptalım? ulan soruyu kime soruyorum da cevap alayım? ulan cevap alsam dinler miyim? dinlesem eyler miyim? eylesem olur mu?
olursa ben, “ben” kalır mıyım?