27.07.21

bilirsiniz yakınan, ağlayan birisi değilim ama aklımdan şu soru da geçmiyor değil “neden işlerimin çoğu yolunda gitmiyor?” gerçekten merak ettiğimden soruyorum.

bunu ilk fark ettiğimde önemsememiştim “arada bir olan bir şey, her işim yolunda gitmek zorunda da değil a*k.” demiştim. bu başarısızlıklar tekrarlanmaya başlayınca – ki başarısızlık da denemez çünkü elimde olmayan sebepler- şöyle bir yol izlemeye karar verdim: “yolunda gitmeyen işleri yapmayayım demek ki beceremiyorum”.

hayat bir güzelleşti benim adıma çünkü aklıma gelen şey “beceremeyeceğim” bir alana giriyorsa direkt eliyordum ve bildiğim alanda olan şeyi yapıyordum ve başarılar dolu bir grafik çiziyordum. ama son zamanlarda en başarılı olduğum alanlarda dahi çok büyük darbeler almaya başladım.

acaba bir başarısızlık kotası mı var hayatımızda? bu kotayı doldurmam mı gerekiyor? sanırım bu sorulara cevabım evet çünkü daha önceden bu kotayı “beceremediğim” alanlarda fazlasıyla dolduruyordum.

her neyse ne de olsa “küçük dağları yaratmış edasında” bir yürüyüşüm. hayatımda hiçbir fikrim olmayan konularda “ömrümü bu uğurda harcamış eminliğinde” adımlarım var. ve her nasılsa bir şekilde hallediyorum.

muğladayım şu anda birkaç saat sürecek bir işim için 24 saatimi yollarda harcadım ve mümkünse bugün olmazsa yarın da bir o kadar yol daha çekeceğim. her ne kadar kulağa kötü gelse de seviyorum ben arkadaş. bilmediğim şeylerle karşılaşmayı. dayak yiyeceğimden emin olsam da neler yapabileceğimi görmek için 10 kişinin önüne atlamayı. tek bir sokağını bile bilmediğim şehire kaçmayı.

kararsız çok fazla durum içerisindeyim. her birine ait çok fazla seçenek var bu da “popüler kültür” açısından milyonlarca paralel evren demek. imkanım olsa teker teker her birinde yaşamak isterdim. ama her birinden bir seçenek seçip yoluma devam etmek zorundayım. bu da beni üzüyor. çok garip değil mi insanlığın zorunda olduğu şeyi yaptığım için üzülmem? nedense hep kendimi insan üstü bir varlık olarak görmüşümdür şimdiye kadar.

ulan beni tanımayan şimdi içinden veya dışından ne kadar kibirli bir lavuk diyordur, tanıyanlar! zaten egolu biri olduğumu biliyor. hele bir de beynime girebilseniz. yok yok girmeyin aman.

bir huyum var benim, daha önce yapmadığım bir şeyi ilk defa yapıyor olsam da sanki tüm ömrüm onu yapmakla geçmiş gibi emin şekilde yaparım. o yüzden bir şeyi emin şekilde yapıyorsam; gerçekten bilip bilmediğimi asla bilemezsiniz.

benim bir yürüyüşüm var gören zanneder ki küçük dağları ben yarattım,
ben seni bir severim ; zenci olduğuna ikna olur maykıl ceksın,
son 5 maçında mağlup olur muhammed ali,
muslera hatayspordan 6 gol yer,
fenerbahçe şampiyon olur,
koç ailesi batar,
babam namaz kılmayı bırakır.

kalabalık bir ailede yalnız büyüdüm ve bu yalnızlık bana çok şey öğrenmemi sağladı, en başında kendi kendime konuşmak sonrasında da yazmak. uzun zaman oldu ikinciyi yapmayalı.

bu dünyada yapılacak, eğlenilecek o kadar şey varken insan bir başkalarını çekiştirmesinden, dedikodu yapmasından neden zevk alır anlayamayacağım.

bu, saplantılılık durumunda da geçerli. yahu eyvallah demeyi öğrenin. hiçbiriniz polat alemdar değilsiniz ki kimseye eyvallahınız olmasın. hiçbiriniz fatih terim değilsiniz ki siz bitti demeden bitmesin. ha onlar olsanız ne yazar dünya la burası.

bugün eğleniriz, akşam üzülürüz. bakın ağlarız demiyorum. ama kalkıp da değişken şeyler için hayatınızı şekillendirmeyin.

yine hayat dersine kaymışım. banane lan.

kelhasıl velhelam işte öyle.

sevin, sevgiyi tadarak sevin. illa prosedürleri karşılamasını beklemeyin. aklınıza gelince “ulan ne güzel kızdı” deyip yüzünüzde buruk bir gülümseme bırakıp geçin. bu da sevgidir, var olması gerekmez.

oturup bir yerde aklınıza geliyorsa daha ne?

Yorum Bırak

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.